Sıkı Politika, Kırılgan Piyasa: Borsada 2025’te Denge Arayışı

Yayınlama: 12.05.2025 11:06:00 Güncelleme: 12.05.2025 11:37:43

2025’te faiz indirimi beklentisiyle başlayan iyimserlik, siyasi belirsizlikler ve yüksek faiz baskısıyla sınırlı kaldı; gözler yeniden Merkez Bankası’nın adımlarına çevrildi...

Sıkı Politika, Kırılgan Piyasa: Borsada 2025’te Denge Arayışı

2025 yılının başında BIST50 endeksinde açığa satış yasağının kalkmasıyla çift yönlü spot işlemler başlamış, bu gelişme hem yatırımcıları hem de artacak komisyon geliriyle aracı kurumları heyecanlandırmıştı. Ancak bu beklenti tam karşılık bulmadı. Piyasada arbitraj imkânı yaratsa da yukarı yönlü iştah zayıftı. Bu durumu engelleyen en temel unsur ise yüksek faizdi.

Her ne kadar 2025 temasını “faiz indirim döngüsü” olarak belirlemiş olsak da, piyasalarda risk iştahı ve sektörel toparlanma, doğrudan faiz indirimiyle değil, bu indirimin büyüklüğüyle mümkün olabilecekti. Piyasa aktörleri, faizlerin %30–35 bandına gerileyene kadar mevduat ve para piyasası fonlarını daha cazip bulmaktaydı. Öte yandan, yüksek faiz ortamında kredibilitesi zayıf sektörlerde maliyetlerin karşılanmasında güçlükler yaşanıyor. Bu nedenle, 2024’ten bu yana sıkça gördüğümüz, şirket ortakları ve patronlarının “Borsada İşlem Gören Tipe Dönüşüm” duyuruları eşliğinde gerçekleştirdiği pay satış ihtimallerinin, faizler %30’un altına inene dek sürmesi bekleniyor.

Şirket ortakları için pay satışı; borç ödeme, yatırım, fabrika onarımı veya tesis kurulumu gibi nakit ihtiyaçlarında en düşük maliyetli çözüm olarak öne çıkıyor.

2024’ün son çeyreğinde bilançolar genel olarak zayıftı. Enflasyon muhasebesi ve yüksek faiz, kârlılığı baskılarken; borçluluğun arttığı, özkaynağın azaldığı ve FAVÖK üretemeyen şirketler öne çıktı. Ancak bu süreçte FAVÖK üreten, özkaynağını koruyan ve net nakit yaratan şirketler pozitif ayrıştı. Sonuçta, gözler yine nakit akışına çevriliyor; kasasında güçlü nakit tutan şirketler, 2025 ve sonrasında sürdürülebilir büyüme ve değerleme açısından açıkça öne çıkıyor.

2025’in ilk iki ayında Borsa İstanbul beklenen getiriyi sunamadı. Enflasyonist baskı sürerken, zayıf gelen veriler faiz indirimi için alan açtı ve talebi canlandırdı. ABD tarafında CAATSA yaptırımlarının kaldırılabileceğine yönelik beklentiler dikkat çekerken, asıl iyimserliği artıran gelişme Avrupa Birliği ile ilişkilerde yaşanan yumuşamaydı. Özellikle ticaret, yatırım ve diplomasi alanındaki pozitif sinyaller, iş dünyasında 2025’in geri kalanı için umut yarattı.

Avrupa ile entegrasyon beklentileri, ihracatçı sanayi firmalarına ilgiyi artırırken, Borsa İstanbul endeksi güçlü bir ivme yakaladı. Yabancı yatırımcılar için altyapı zemini oluşmaya başlarken, piyasada artık ‘fiyat’ değil, ‘eder’ kavramı öne çıkıyor. Aralıksız yükselen BIST, yılbaşından bu yana aradığı momentumu buldu. Bu ortamda, hedef fiyat revizyonları yapılmaya başlanmış, Borsa İstanbul endeksi için 15–17 bin bandı dillendirilmeye hazırdı.

Ancak bu iyimserlik, iç siyasette yaşanan gelişmeler ve artan politik risk algısıyla sınırlı kaldı. Özellikle bankacılık hisselerinde sert satışlar görülürken, piyasa güveni ciddi şekilde zedelendi. ‘Eder’ kavramı yeniden yerini ‘fiyat’a bırakırken, oluşan dalga finansal iyimserliğin önüne geçti. Bu baskıyı sınırlayan ise Merkez Bankası’nın zamanında müdahalesi, SPK ve BIST’in düzenlemeleri ile BDDK’nın geri alım adımları oldu. Türkiye Varlık Fonu beklentisiyle Ziraat Yatırım üzerinden gelen alımlar ise endeksi tutma çabasını destekledi.

İç siyasi belirsizliklerin etkisiyle Türkiye'nin 5 yıllık CDS primi yeniden yükselirken, bankacılık sektörü Borsa İstanbul genel endeksine kıyasla daha belirgin bir negatif ayrışma yaşadı. Yabancı yatırımcıların sektöre yönelik algısının negatife dönmesi, satış baskısını derinleştirdi.

Bu süreçte bankalarda, yüksek faiz ortamına rağmen aktif kalitenin büyük ölçüde korunduğu, ancak mevduat–kredi dengesinde sınırlı bozulmaların ve özkaynak kârlılıklarında yılbaşına kıyasla aşağı yönlü baskıların oluştuğu gözlendi. Bu durum, bankacılık sektöründe piyasa değerleri üzerinde ek bir baskı yarattı. Sektörün karşılaştığı baskıları hafifletmek amacıyla, BDDK’nın aldığı düzenleyici adımlar kapsamında bankalara hisse geri alım işlemleri sırasında sermaye yeterlilik oranlarını koruma esnekliği tanındı. Ancak siyasi riskler ve yabancı çıkışları nedeniyle bankacılık sektörü, genel endekse kıyasla daha zayıf bir performans sergiledi.

2025 yılının ikinci yarısında Merkez Bankası’nın faiz indirimi döngüsüne geçme beklentisiyle birlikte, büyüme odaklı adımların da etkisiyle bankacılık sektöründe kredi genişlemesi yeniden hız kazanabilir. Avrupa Birliği ile ilişkilerdeki yumuşama ve küresel risk iştahındaki artış da, yabancı yatırımcıların ilerleyen dönemde bankacılık sektörüne ilgisini artırabilecek önemli dinamikler arasında yer alıyor.

Yıl başında “faiz indirim döngüsü” teması etkisiyle GYO, çimento ve bankacılık hisseleri öne çıkarken; süreç ilerledikçe odak “ihracat” temalı sektörlere kaydı. Son PPK toplantısında TCMB, politika faizini sabit bırakması yönündeki piyasa beklentisine rağmen 350 bp artırarak sıkı duruşunu pekiştirdi. Bu adım, enflasyonla mücadelede kararlılığı gösterse de hisse senedi piyasası üzerindeki baskının sürebileceğine işaret etti. Bu ortamda kredibilite sorunu, yüksek maliyet yapısı ve potansiyel pay satışları gündemde kalmaya devam edecek. Zemin yeterince yumuşayana dek, yatırımcı ilgisinin mevduat ve para piyasası fonlarında yoğunlaşması; hisse tarafında ise yeni hikâyelerin daha çok sektörel bazda şekillenmesi bekleniyor.

Tüm bu gelişmelerin ardından, Borsa İstanbul’un asıl odaklandığı soru net: Merkez Bankası yeniden bir faiz indirim döngüsüne başlayacak mı?