Küresel piyasalar için yönün değil, söylem gücünün şekillendirdiği bir denge ayını geride bıraktık. Merkez bankalarının politika adımlarından çok, hangi tonda ve ne zaman konuştuğu, yatırım davranışlarını belirledi. Piyasa katılımcıları bu süreçte verilerden ziyade, verilerin nasıl sunulduğuna ve hangi belirsizliğin yönlendirildiğine odaklandı. Fed’in kredibilitesine ilişkin endişelere kıyasla yılın geri kalanına dair faiz indirimi beklentilerini doğrudan reddetmeyip, “sabırlı olacağız” mesajı vermesi; piyasalarda kısa vadeli faizleri yukarı taşırken, getiri eğrisindeki tersine dönmeyi kalıcı hale getirdi. 2 yıllık tahviller %3,97 kadar yükselirken, 10 yıllık getiriler görece yatay kaldı.
ECB cephesinde ise çekirdek enflasyondaki direnç devam etse de söylem düzeyinde netlik sunulmaması, Euro üzerinde baskı oluşturdu. Bu merkez bankası iletişimi ortamında tahvili yeniden portföylerin güvenli limanı haline getirdi. S&P 500 ve Nasdaq, bilançolara rağmen temmuz ortasında ivme kaybı yaşadı. Temmuz 2025 boyunca bilanço sezonundan gelen olumlu sürprizlere rağmen temkinli bir yükseliş eğilimi izlendi. S&P 500 endeksi yaklaşık %3,1 Nasdaq Composite endeksi %4,0 artış kaydetti. Bu yükseliş piyasaların bilanço sezonuna pozitif tepki verdiğini gösterse de endekslerdeki yükseliş, geniş tabanlı bir risk alımından çok, seçici ve defansif bir portföy rotasyonuna dayanıyor. Özellikle büyük teknoloji ve finansal şirketlerden gelen güçlü kâr açıklamaları, yukarı yönlü ivmeye katkı sağlarken; enerji ve sağlık gibi bazı sektörlerde devam eden baskı bu ivmeyi sınırlı tuttu. Sonuç olarak, bu dönemde yaşanan yükselişler, getiri odaklı bir yaklaşımdan çok piyasa katılımcılarının güçlü temellere sahip alanlarda pozisyonlarını yeniden yapılandırdığını ve merkez bankası söylemlerine paralel olarak daha dengeli bir risk yönetimi benimsediklerini gösteriyor.
Avrupa hisse piyasaları da beklentiler doğrultusunda yavaşlayan makro görünüme paralel hareket etti. Bu yapı, “risk iştahının değil, risk ayarının fiyatlandığı” bir ortam yarattı. Ayrıca temmuz ayı boyunca S&P 500 şirketlerinin ikinci çeyrek bilanço sezonu güçlü bir başlangıç yaparken, %83'lük pozitif hisse başına kar sürpriz oranı ve %5,6'ya yükselen kâr büyüme oranı dikkat çekti. Bu artış, finans sektöründeki olumlu sonuçlara dayanırken sağlık ve enerji gibi sektörlerde baskı devam etti. Toplamda, endeksin 2. çeyrek gelir büyüme oranı %4,4 seviyesine ulaştı (haziran sonunda %4,2). Bu, S&P 500 için art arda 19. çeyrekte gelirlerde yıllık artış yaşandığını gösteriyor. Konsensüs beklentisi üçüncü ve dördüncü çeyrekler için sırasıyla %7,4 ve %6,8 oranlarında kâr büyümesi yönünde. Endeksin 12 aylık ileriye dönük F/K oranı 22,2 ile hem 5 yıllık (19,9) hem de 10 yıllık (18,4) ortalamanın üzerinde seyrediyor. Ayrıca bu oran, haziran sonunda kaydedilen 22,1x seviyesini de hafif aşarak değerlemelerde yukarı yönlü bir esneme alanı yaratmış durumda.
Gelişmekte olan ülke para birimleri bu süreçte ikiye ayrıldı: yüksek taşıma getirisi sunan, ancak zayıf makro zemine sahip para birimleri (ZAR, HUF) baskı altında kalırken, sermaye kontrolü güçlü, rezerv yönetimi disiplinli olan ülkeler (MXN, BRL) göreceli pozitif ayrıştı. Fed’in kredibilitesine ilişkin endişelere rağmen doların güçlü duruşunu koruması ile majör para birimlerinde kayıpların devam ettiğini görüyoruz.
Altın, artan jeopolitik riskler ve reel faizlerdeki oynaklıkla birlikte 3.300 $/ons üzerinde kalıcılığını korudu. Bu durum, sadece faiz beklentileriyle değil, gizli stres göstergeleriyle de fiyatlandığını gösteriyor. Petrolde ise arz tarafı dengeliyken, Çin kaynaklı talep belirsizliği fiyatların yukarı yönünü sınırladı. Bu da yatırımcıların getiri odaklı değil, temkinli ve yapı bazlı pozisyon aldığına işaret ediyor. Bu sebeple 1 Ağustos’a yaklaşırken geriye dönük stresin etkisini gösterdiği küresel endekslerde tahvil eğrisinin yataylaşmasına değil, tersine dönmenin devam ettiğine odaklanılması gereken bir döneme giriyoruz. Kısa vadeli faiz artışları geçici değil, yapısal bir söyleme dayanıyor. Altın – dolar – tahvil aynı anda güçlü kalıyorsa, piyasanın sadece faizi değil, sistemik riski de fiyatladığını hatırlamak da fayda var. Varlık fiyatlamalarında yön yerine, davranışsal pozisyonlanmanın yeni ayda da devam etmesi beklenebilir.